“… yine kalk yorul”

Kandırdım kendimi: değilim buğday peşinde
Pusulasız gezdim, gördüm, değirmen ve fırın
Köşede koca ihtiyar ekmeğin peşinde
Sordu: “nice bir avarelik sende böyle?”

Ezbere laflar sökün etti keksiz dilimden
Ah kartezyen dualite, vah postmodernite
Kıssalar: buğday, himmet, Süleyman’la karınca
Ey dedi: “er isen erliğin meydana getir”

Hava yüklendi sözü duydum, sustum lal gibi
Yükün altında kaldım Habeşli Bilal gibi
Benden murat neydi, benimle murat ne ola?
Bir ağu içtim, bir ahu soktu beni yola

Ahu, ağu, söz, göğsümün üstünde birer taş
Ne peşine doğduk bilmek nasıl mümkün olur?
Güzellik önünde zulüm, Tanrı sözünden aş
Çın çınlıyor: “yine kalk yorul, yine kalk yorul”